SİXT
SİXT-2
REMZİ YILDIRIM
Köşe Yazarı
REMZİ YILDIRIM
 

Unutulan Bir Hazine: Abdullah Can’ın Sandıklarındaki Yılmaz Güney

Adana’nın güneşi yakar, sıcağı terletir ama bazı insanlar var ki ömrünü yakıp sinemaya, sanata vermiş. İşte o adamlardan biri de bizim Abdullah Can’dır. On bir yaşından beri uğraşır durur bu işlerle. Sokaktan bulmuş, çöpten çıkarmış, sahaf sahaf dolaşmış… Kimi eline vermiş, kimi hor görmüş ama o yılmamış. Bugün devletin resmi arşivlerinde bile olmayan 100’den fazla Yılmaz Güney filmi, afişi, belgesi Abdullah Can’ın evinde, kutuların içinde. Hele bir düşünün… Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir hazine olsa, devlet sahip çıkar, belediye sahip çıkar, festival sahip çıkar. Ama burası Adana. Güzelim sinemanın, sanatın, festivallerin şehri… Kâğıt üstünde sahip çıkıyoruz, kürsülerde Yılmaz Güney’in adını ağzımızdan düşürmüyoruz. Ama iş gerçeğe gelince, herkes üç maymunu oynuyor. Festival zamanı kürsüye çıkıp, “Yılmaz Güney bizim gururumuz” demesini biliyoruz. Afişlere kocaman resmini basıp “Bakın biz sahiplendik” havası atmasını biliyoruz. Ama iş Abdullah Can’ın evindeki kutulara, tozlu raflara gelince kimse kapısını çalmıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı nerede? Adana Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür Müdürlüğü nerede? Üniversiteler, sanat kurumları nerede? Abdullah Can tek başına hem sağlık sorunuyla uğraşıyor, hem cebindeki parayı denkleştirmeye çalışıyor, hem de bu mirası korumaya çabalıyor. O kutular Adana’nın sıcağında çürüyor, eriyor. Vallahi billahi yazık oluyor. Yılmaz Güney’in “Umut”u beyaz perdede yaşar da, esas umut o raflarda, o arşivde. Onu korumazsak, gün gelecek elimizde ne umut kalacak, ne hatıra. Şimdi açık açık soruyorum: Adana Altın Koza Film Festivali bu şehrin gururu değil mi? Yılmaz Güney bu festivalin anası, babası değil mi? O zaman neden Abdullah Can’ın elindeki hazineye sahip çıkmıyoruz? Festival bitince kürsüde edilen nutuklarla mı övüneceğiz? Yoksa gerçek anlamda bu şehre, bu sinemaya sahip mi çıkacağız? Bakın dostlar, bu iş şov işi değil. Bu iş sahici emek işi. Yarın o kutular çöpe gittiğinde, kimse çıkıp da gözyaşı dökmesin. O gözyaşı samimi olmaz. O gün geldiğinde “Ah keşke” demek fayda etmez. Bu yazıyı özellikle festival günlerinde yazıyorum ki, herkes duysun, herkes bilsin: Ya şimdi sahip çıkacağız, ya da bir daha yüzüne bakacak halimiz kalmayacak. Abdullah Can’ın yıllardır canını dişine takarak sakladığı o arşiv, sadece onun değil, Adana’nın, Türkiye’nin, hatta dünya sinemasının malıdır. Adana’nın diliyle söylüyorum: “Gardaşım, Yılmaz Güney’i afişlere basıp prim yapmak kolay… Hadi gelin de şu adamın elindeki hazineye sahip çıkın. Gerçekten Adanalıysanız, gerçekten sinemayı seviyorsanız, işte meydan!”
Ekleme Tarihi: 22 Eylül 2025 -Pazartesi

Unutulan Bir Hazine: Abdullah Can’ın Sandıklarındaki Yılmaz Güney

Adana’nın güneşi yakar, sıcağı terletir ama bazı insanlar var ki ömrünü yakıp sinemaya, sanata vermiş. İşte o adamlardan biri de bizim Abdullah Can’dır. On bir yaşından beri uğraşır durur bu işlerle. Sokaktan bulmuş, çöpten çıkarmış, sahaf sahaf dolaşmış… Kimi eline vermiş, kimi hor görmüş ama o yılmamış. Bugün devletin resmi arşivlerinde bile olmayan 100’den fazla Yılmaz Güney filmi, afişi, belgesi Abdullah Can’ın evinde, kutuların içinde.

Hele bir düşünün… Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir hazine olsa, devlet sahip çıkar, belediye sahip çıkar, festival sahip çıkar. Ama burası Adana. Güzelim sinemanın, sanatın, festivallerin şehri… Kâğıt üstünde sahip çıkıyoruz, kürsülerde Yılmaz Güney’in adını ağzımızdan düşürmüyoruz. Ama iş gerçeğe gelince, herkes üç maymunu oynuyor.

Festival zamanı kürsüye çıkıp, “Yılmaz Güney bizim gururumuz” demesini biliyoruz. Afişlere kocaman resmini basıp “Bakın biz sahiplendik” havası atmasını biliyoruz. Ama iş Abdullah Can’ın evindeki kutulara, tozlu raflara gelince kimse kapısını çalmıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı nerede? Adana Büyükşehir Belediyesi, İl Kültür Müdürlüğü nerede? Üniversiteler, sanat kurumları nerede?

Abdullah Can tek başına hem sağlık sorunuyla uğraşıyor, hem cebindeki parayı denkleştirmeye çalışıyor, hem de bu mirası korumaya çabalıyor. O kutular Adana’nın sıcağında çürüyor, eriyor. Vallahi billahi yazık oluyor. Yılmaz Güney’in “Umut”u beyaz perdede yaşar da, esas umut o raflarda, o arşivde. Onu korumazsak, gün gelecek elimizde ne umut kalacak, ne hatıra.

Şimdi açık açık soruyorum:
Adana Altın Koza Film Festivali bu şehrin gururu değil mi? Yılmaz Güney bu festivalin anası, babası değil mi? O zaman neden Abdullah Can’ın elindeki hazineye sahip çıkmıyoruz? Festival bitince kürsüde edilen nutuklarla mı övüneceğiz? Yoksa gerçek anlamda bu şehre, bu sinemaya sahip mi çıkacağız?

Bakın dostlar, bu iş şov işi değil. Bu iş sahici emek işi. Yarın o kutular çöpe gittiğinde, kimse çıkıp da gözyaşı dökmesin. O gözyaşı samimi olmaz. O gün geldiğinde “Ah keşke” demek fayda etmez.

Bu yazıyı özellikle festival günlerinde yazıyorum ki, herkes duysun, herkes bilsin:
Ya şimdi sahip çıkacağız, ya da bir daha yüzüne bakacak halimiz kalmayacak.

Abdullah Can’ın yıllardır canını dişine takarak sakladığı o arşiv, sadece onun değil, Adana’nın, Türkiye’nin, hatta dünya sinemasının malıdır.

Adana’nın diliyle söylüyorum:
“Gardaşım, Yılmaz Güney’i afişlere basıp prim yapmak kolay… Hadi gelin de şu adamın elindeki hazineye sahip çıkın. Gerçekten Adanalıysanız, gerçekten sinemayı seviyorsanız, işte meydan!”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve artihabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.