Zenginlik Sadece Parayla Değil, Kültür ve Sanatla Ölçülür
Zenginlik, çoğu kez para ve maddiyatla ölçülür. Oysa bir şehrin gerçek zenginliği, onun kültürel dokusunda, sanatsal üretiminde ve insanlarının gönül zenginliğinde gizlidir. Adana tam da bu tanıma uyan şehirlerden biridir. Torosların eteklerinden Seyhan’ın bereketli ovalarına, tarihi taş köprüden modern sanat merkezlerine kadar Adana, sadece tarımıyla, sanayisiyle değil; edebiyatıyla, müziğiyle, sinemasıyla ve halk kültürüyle üreten bir şehir olmuştur.
Bereketli Topraklardan Bereketli Ruhlara
Adana, “bereketli toprakların şehri” olarak anılır. Pamuğundan narenciyesine, şalgamından kebabına kadar üretkenliğiyle bilinir. Ancak bu toprakların asıl bereketi, gönüllere ektiği sanat tohumlarıdır. Yaşar Kemal gibi bir dünya yazarını çıkaran, Orhan Kemal gibi toplumsal gerçekçiliğin kalemini besleyen, Karacaoğlan’ın sazını dillendiren bir şehirden söz ediyoruz. Bu topraklarda yetişen her birey, bir şekilde sanatla, kültürle temas etmiştir.
Adana, Sanatın ve Kültürün Kalesi
Bugün Adana, sadece kebabıyla ya da festivaliyle değil; tiyatrosuyla, sinemasıyla ve müziğiyle de anılmalıdır. Altın Koza Film Festivali, Türkiye’nin en köklü kültür sanat etkinliklerinden biridir. Şehir, sinema sayesinde dünya sahnesine adını taşırken; Adana Devlet Tiyatrosu, Seyhan Belediyesi’nin kültür merkezleri, Çukurova Senfoni Orkestrası gibi yapılar, sanatın halka ulaşmasını sağlamaktadır.
Sanat, bir toplumun aynasıdır. Adana’da düzenlenen portakal çiçeği festivali, aslında sadece bir şenlik değil; şehrin üretken ruhunu, coşkusunu ve kültürel dinamizmini gösteren bir örnektir. Adana’nın sokaklarında çalınan bir cura, bir meydanda yapılan halk oyunları, ressamların tuvallerine yansıyan portreler… İşte bütün bunlar, şehrin gerçek servetidir.
Zenginlik Parayla Değil, Kültürle Ölçülür
Şehirler büyüyebilir, gökdelenler yükselebilir, sanayi gelişebilir. Fakat kültür ve sanat olmadan bütün bunlar yalnızca beton yığınından ibarettir. Adana’nın büyüklüğü, sanatı yaşatmasında, kültürü üretmesinde ve paylaşmasında yatıyor. Çünkü para tükenebilir, fabrikalar kapanabilir; ama kültür ve sanat nesilden nesile aktarılır.
Adana, işte bu yönüyle üreten bir şehirdir. Toprağı üretir, insanı üretir, sanatı üretir. Bu üretim, sadece geçim kaynağı değil; aynı zamanda kimlik kaynağıdır. Adanalı olmak, hem bereketli bir sofrada ekmeğini paylaşmak hem de sazın teline dokunmaktır.
Üreten Adana’nın Mesajı
Bugün gençlerimize, çocuklarımıza bırakmamız gereken en büyük miras, para ya da mal mülk değil; kültür ve sanattır. Çünkü sanat, insanı yüceltir; kültür, toplumu bir arada tutar. Üreten Adana, sadece fabrikalarda, tarlalarda değil; aynı zamanda sahnelerde, salonlarda, şiirlerde, şarkılarda üretmeye devam ediyor.
Adana’nın hikâyesi, bize şunu öğretiyor: Gerçek zenginlik, cebimizde değil; gönlümüzde ve eserlerimizdedir. İşte bu yüzden diyoruz ki; zenginlik sadece parayla değil, kültür ve sanatla olur. Ve Adana, bunun en güzel örneğidir.
“Seyhan’ın sularında bir ezgi"
Toros’un eteklerinde bir türkü…
Adana sadece toprakla değil,
Kalemiyle, sazıyla, sözüyle üretir.
Bir lokma ekmek“Seyhan’ın sularında bir ezgi,
Toros’un eteklerinde bir türkü…
Adana sadece toprakla değil,
Kalemiyle, sazıyla, sözüyle üretir.
Bir lokma ekmek kadar,
Bir dize şiir de bereket verir bu şehre...” verir bu şehre...”