Her dönemin en çok sorulan sorularından biridir bu: “Gençlik nereye koşuyor?” Cevabını arayan çok, ama anlayan az. Günümüzde bu soru daha da anlamlı hale geldi. Çünkü her köşe başında, her kafede, her sosyal medya köşesinde bir genç var. Elinde kahvesi, gözünde telefonu, kulağında kablosuz kulaklığı… Dışarıdan bakınca çok “modern”, ama iç dünyasında ne kadar üretken, ne kadar bilinçli?
Oysa gençlik, bir milletin en güçlü kasıdır. Direncidir, umududur, geleceğidir. 19 Mayıs’ı düşünelim… Atatürk’ün Samsun’a çıkışı bir milat, bir kurtuluş kıvılcımıdır. Ve işte tam da bu nedenle, o kutlu gün “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak ilan edilmiştir. Çünkü bu vatan gençliğe emanettir.
Mesaj nettir: “Gençlik, durma! Daima başarı için spor yap, sağlıklı kal. Ancak böylece vatanına daha çok sahip çıkabilirsin.” Spor; sadece bedeni değil, ruhu da zinde tutar. Spor yapan genç; yorgun düşse de ruhen diri kalır. Hedefi olur, disiplini olur, azmi olur. O genç, sadece kendi geleceğini değil, milletin geleceğini de inşa eder.
Ama ne yazık ki bugün birçok gencimiz sabahları kahveyle başlayıp, gününü sosyal medya tüketimiyle akşama erdiriyor. Hayat bir “story”, başarı ise bir “like” meselesine dönüşmüş. Verandada oturup kahve yudumlamakla kimse vatanına faydalı olamaz. Akıllı saatler kolumuzda, ama aklımızı çalıştırmakta zorlanıyoruz. Sahi, o saat sadece zamanı mı ölçüyor, yoksa geçen ömrümüzü mü?
Genç kardeşim; sen bu milletin omurgasısın. Ayağa kalk, kitap oku, spor yap, üret, öğren, sorgula! Çünkü bu ülkenin sana ihtiyacı var. Senin aklına, bileğine, yüreğine ihtiyacı var. Çünkü 19 Mayıs’ın ruhu hâlâ dimdik ayakta ve seni bekliyor.
Unutma; verandada geçen zamanın değil, sahada terlettiğin dakikaların değerini tarih yazar.